Faşizm olarak bilinen karmaşık ideolojiyi ve siyasi hareketi keşfetmek, onun kökenlerine, özelliklerine ve 20. yüzyıl ve sonrasındaki toplumlar üzerindeki etkisine bakmayı gerektirir. Bu ders faşizmi geniş bir perspektiften ele alacak, onun ideolojik köklerine ve siyasi tezahürlerine değinecektir.
Faşizm genellikle otoriter milliyetçilik ile karakterize edilir. Özünde, vatandaşlarının yaşamları üzerinde mutlak güce sahip totaliter bir devlet fikrini savunuyor. İdeoloji, genellikle ırk, kültür veya ulusal kimlikle tanımlanan homojen bir toplumu savunarak, muhalefeti bastırarak birliği teşvik eder. Faşizm ayrıca militarizmi, disiplini ve devlete bağlılığı yüceltme, lideri veya partiyi nihai otorite olarak konumlandırma eğilimindedir.
Belirli inanç ve uygulamalardaki farklılıklara rağmen faşizmin temel felsefi ilkeleri tutarlı kalıyor. Bunlar şunları içerir:
Faşist ideolojinin pratikte uygulanması, farklı uluslar ve tarihsel dönemler arasında önemli ölçüde farklılık göstermiştir. Mussolini'nin İtalya'sı (1922-1943) ve Hitler'in Almanya'sı (1933-1945) gibi faşist rejimler, faşist yönetimdeki karmaşıklıkları ve farklılıkları göstermektedir. Bu farklılıklara rağmen faşizmin pratiğinde birkaç ortak siyasi taktik ve strateji tespit edilebilir:
Bu siyasi boyutlar sadece teorik olmayıp, tarih boyunca çeşitli biçimlerde uygulanmış, önemli küresel çatışmalara ve nüfusların içsel olarak bastırılmasına yol açmıştır.
Faşist devletlerin en önemli örneklerinden ikisi Mussolini'nin İtalya'sı ve Hitler'in Almanya'sıdır.
İtalya'da Benito Mussolini, 1922'de ilk Faşist rejimi kurdu ve İtalya'nın büyüklüğünü otoriter yönetim ve bölgesel genişleme yoluyla yeniden sağlama sözü verdi. Mussolini hükümeti siyasi muhalefeti agresif bir şekilde bastırdı, ekonomiyi devletin çıkarlarına hizmet edecek şekilde düzenledi ve yoğun İtalyan milliyetçiliğini teşvik etti. Rejimin İkinci Dünya Savaşı sırasındaki nihai çöküşü, İtalyan toplumu ve siyaseti üzerindeki etkisini silmedi.
Almanya'da Adolf Hitler'in 1933'te iktidara gelmesi, acımasız bir faşist diktatörlüğün kurulmasına yol açtı. Nazi rejimi, ulusal canlanma kisvesi altında saldırgan yayılmacılığın peşinden gitti ve bu da İkinci Dünya Savaşı'na yol açtı. Nazilerin Holokost'ta örneklenen aşırı ırkçılığı, rejime benzeri görülmemiş düzeyde bir vahşet ve insan hakları ihlalleri damgasını vurdu.
Mihver güçlerinin İkinci Dünya Savaşı'ndaki yenilgisi faşist ideolojileri tamamen ortadan kaldırmadı. Savaş sonrası dönemlerde birçok ülkede neo-faşist ve faşistlerden ilham alan hareketlerin ortaya çıkışı görüldü. Bu hareketler genellikle faşist ilkeleri modern bağlamlara uyarlayarak ulusal gerileme, göç ve küreselcilik ile çokkültürlülükten algılanan tehdit gibi konulara odaklanıyor. Bu hareketler, İkinci Dünya Savaşı öncesi Avrupa'da görülen güç düzeyine ulaşamasa da, siyasi söylemi ve politikayı etkilemeye devam ediyor.
Faşizmin mirası, hem tarihsel etkisi hem de çağdaş siyasetteki ideolojik kalıntıları açısından, otoriterliğin ve aşırı milliyetçiliğin yarattığı tehlikeleri hatırlatıyor. Faşist ideolojinin ve siyasi pratiğin kökenlerini, özelliklerini ve sonuçlarını anlamak, modern dünyadaki bu eğilimleri tanımak ve bunlarla mücadele etmek açısından çok önemlidir.